39,6155
45,6765
4.295,44
29 Mayıs 2025 Perşembe
Ergenekon sürecinde de böyle olmuş bir süre sonra kaçıncı dalga olduğu unutulmuş en sonunda Ergenekon davasının FETÖ kumpası (tabi ki iktidarın onayıyla, iktidarın gözetiminde) olduğu ortaya çıkmış ve bir süre sonra Erdoğan ‘’ben bile aldandım, aldatıldım’’ demişti. Ve heykeli dikilmeye layık görülen dönemin haşmetli savcısı Zekeriya Öz halen yurtdışına kaçtı, halen kaçak firari!
Partili cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bakanlarına talimat vererek ‘’CHP’li belediyeleri, şöyle biraz silkeleyin’’ talimatıyla birlikte devreye sokulan silkeleme işi belediyeleri çalışamaz, iş üretemez hale getirdi. Zaten ‘murat’ edilen de oydu! Vatandaşın çekeceği sıkıntının bir önemi yok vatandaş ne kadar acı-çile çekerse o kadar CHP’li belediyelerden desteğini çeker, CHP’de iktidar olma şansını kaybeder hesaplarıyla…
1.dalga 19 Mart 106 gözaltı, 49 tutuklama
2.dalga 29 Nisan 52 gözaltı, 18 tutuklama
3.dalga 20 Mayıs 22 gözaltı… görüldüğü gibi tutuklamalar aylık periyotlarda düzenli hale getirilmiştir.
Yine bir şafak baskınıyla bu sefer imza yetkisi bile olmayan düz çalışanları kapsayan 22 kişilik gözaltıyla güne başladı Türkiye. Bu operasyonun polis yerine jandarma eşliğinde yapılması kamuoyunda merak uyandırdı, neden polis değil de, jandarma; iddia o ki, poliste sızıntı olduğu!
2019’da seçim iptali, siyasi yasak, diploma iptaliyle başlayan süreç terör ve yolsuzluk suçlamalarıyla devam etti. PKK’yla kurulan normalleşme terör suçlamalarını boşa düşürdü, yolsuzluk suçlamaları devam ediyor. Devam etmesine ediyor ama iki ayı geçen sürecin sonunda kamuoyunu sarsacak, hayrete düşürecek düzeyde bir yolsuzluk ortaya çıkarılabilmiş değil. İktidarın medya organlarına 112 iddia servis edildi. Bu iddiaların tamamı tekzip edilerek iktidarın tezleri çürütüldü. Aranan yolsuzluk delilleri 2019’dan beri binlerce denetimde, iki ayın üzerindeki tutukluluk sonunda elde edilemeyince, iktidarın sesi ve tutuklamaların ön habercisi Cem Küçük İmamoğlu’na ait kayıp telefonu bulunursa çok şeyin ortaya çıkacağını iddia ediyor. İktidarın algıcıları algı yapmayı sürdürüyor…
Anlaşılan o ki iktidar denetimlerden elde edemediği ‘suç delilleri’ne gizli tanıklar ve İmamoğlu kadroları içinden gözaltına alınan isimler arasından bazılarını ‘etkin pişmanlıktan’ yararlandırarak ulaşmaya çalışıyor. Etkinlik pişmanlıktan yararlandırılan kişi hangi vaatlerin sonunda, iktidarın kontrolünde yaptığı işlerle kuyruğu nasıl kaptırdı da, tehdit ve baskı sonucunda ‘iftiracı’ itirafçı olmak zorunda kaldı, itirafçı olmayı kabul etmiştir!
560 milyar yolsuzluk olduğu iddia edildi oysa 6 yıllık bütçenin toplamı 490 milyar TL. Terör bağlantısı kurulmaya çalışıldı bir şey çıkmadı. Evlerde para var dediler, çocukların kumbarası çıktı. İktidarın bir bürokratının evinden çıkan İBB’nin toplam tutukluluklarından çıkmadı. Bedavaya alındığı iddia edilen villa kaparo çıktı. Belediyeden vinçle kasa çıkardılar, cenaze aracıyla rüşvet parasını yurtdışına kaçırdılar iddiaları yalan çıktı. Lüks araçlar garajda dediler, arabalar başkasının çıktı. Şirkete ihale yağdırıldı denilen şirketin hiç ihale almadığı açığa çıktı. Sağlam belgeler var dediler, hayal mahsulü tanıklar çıktı. Ve daha bir sürü iddianın boş ve yalan çıktığını İmamoğlu yayımladığı tweetle paylaştı.
Eğer iddia edildiği boyutta yolsuzluk var, iktidarda bundan eminse neden CHP’nin yargılamanın TRT’den halka açık yapılması önerisini kabul etmiyor?
İktidarın yolsuzluk iddialarıyla başlattığı operasyonun esas amacı halkın nezdinde ‘umut’ haline gelen İmamoğlu’nu yıpratmak, değersizleştirmek ve halktaki desteğinin kaybolmasını sağlamaktı. 19 Mart’tan itibaren görüldü ki hedeflenenin aksine İmamoğlu’na yapılanın ‘siyasi’ olduğuna inanılıyor ve halktaki desteği artarak devam ediyor. İktidarın bir başka hedefi ise CHP içinde Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu çelişkisi yaratmak, iki aktörü birbirine düşürme planları da Özgür Özel’in İmamoğlu yanındaki ‘sağlam ve dik’ duruşu devam ettiği için boşa düşmüştür. Erdoğan’ın Özel’e yönelik ‘’çetelerden kurtul, özgürlüğünü ilan et’’ telkinleri karşılık bulmamıştır. CHP içinde planlandığı gibi beklenen ‘ayrışma, çatışma’ yaratılamamıştır. Ve fakat iktidar rakiplerini tasfiye etme adına araçsallaştırdığı yargı eliyle yeni operasyonlar yapmaya devam edecektir. Derken daha bu yazı yayımlanmadan 4 ve 5’inci dalgalar yapıldı…
İktidar 2019 ve 2024 yerel seçimlerinden sonra her ne kadar arada 2023 Mayıs seçimlerini kazanmış olsa da halktaki desteğini kaybettiğini, normal seçimlerle bir daha seçim kazanamayacağını gördüğü için her türlü operasyonları denemektedir, deneyecektir.
Şimdi gelelim esas meseleye, ahlak abidesi kesilen iktidarın gazetecileri bugüne kadar belgeliler dahil ve somut iddialara dayalı yolsuzluklarla ilgili AKP’li bakanlar, bürokratlar, belediye başkanları hakkında neden hiçbir yargılama yapılmadığını sorgulamazlar; yoksa onlar kendilerinden olduğu için mi sesleri çıkmaz!
Çocukların kumbarasını açan, kız çocukların kulaklarındaki küpeyi sorgulayan, 22 bin liranın akıbetini araştıran savcılar iktidara yakın olanların edinimlerini neden sorgulamazlar…
Şartsız, koşulsuz, hiçbir talep olmadan ‘silah bırakacak’ denilen PKK’nın Irak’ın Kuzeyinde yaptığı toplantının sonuç bildirisi kamuoyuna açıklandığı günden bu yana seviniliyor, konuşuluyor, tartışılıyor… tartışılmasından daha çok sevinç çığlıkları atılıyor, sevinmeyenlere de kızılıyor; yoksa sen barıştan yana değil misin, sen barışa karşı mısın!
Herkes sanıyor ki sürecin MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim Meclis açılışında DEM partililerle tokalaşmasıyla başladı. Oysa süreç 28 Mayıs 2023 seçim sonrası Bahçeli’nin ‘’önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir, öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez’’ cümleleriyle ne demek istediği üzerinde çok durulmadı ama birçok şey o cümlelerde gizliydi.
Bahçeli’nin dediği gibi PKK’nın açıklamalarından Türkiye değişecek gibi gözüküyor!
Tabi ki Mayıs seçimlerine gidilirken bugün Abdullah Öcalan’ı Meclis’e davet edenlerin, PKK güzellemeleri yapanların CHP kazanırsa ‘’Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakacak, Öcalan’ı da bırakacak mısınız sözleriyle, montaj Kandil kasetlerle’’ halkı kandırmaları ayrı bir yazı konusu…
Gelelim iktidar ve iktidarın her dediğini sorgulamadan ‘sevinen, coşan’ PKK açıklamalarına!
Sanki PKK tek bir örgütmüş gibi, PKK adıyla yürütülen faaliyetlere son verilmiştir açıklaması. Varlığı devam eden KCK, PYD-YPG adı altında faaliyetleri devam edebilirmiş gibi bir açıklamadır.
Esas olarak PKK terör örgütünün, fesih açıklamasındaki rahatsız edici açıklamalar;
-1924 Anayasası ve Lozan öncesinin referans alınması ve ortak vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti ve Demokratik Ulus perspektifinin çözüm olacağını iler sürmeleri.
Türkiye Cumhuriyeti varlığını ve anayasasını, kurucu değerlerinden biri olan Lozan Antlaşmasını yok sayan bir açıklamayla yapılan fesih kararını ciddiye almak, resmi olarak TC’nin yok sayılmasını kabul etmek anlamına gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, PKK’nın Lozan’ı reddeden, Sevr’i geçerli sayan açıklamalarını kabul ederse devlet olma özelliğini kaybetmiş demektir. PKK’nın açıklamalarında anayasaya aykırı etnik talepler var. Bu talepler ve öneriler Türkiye’de Kürt ulusal bilincini hedeflerken ileride başka etnik unsurların benzer taleplerinin de önünü açıyor.
NEYE KARŞILAR, NE İSTİYORLAR…
-1921 Anayasası referans gösterilirken, ‘’Türk Milleti’’ yerine ‘’Türkiye Halkı’’ deniyor. Lozan Antlaşması üzerinden statüsüz bırakıldıkları iddiasıyla silahlı mücadeleyle elde ettikleri büyük kazanımlar ve statüyü yapısal düzenlemeler ve yeni anayasayla anayasal hale getirmek istiyorlar.
-1921 Anayasasında, ‘’Türk Milleti’’ tanımı yoktur. Ulus ve Üniter yapı yoktur. Laiklik yoktur. Bayrak, Milli Marş yoktur. Ve Atatürk ilkeleri yoktur…
PKK’nın açıklamalarına neredeyse zil takıp oynayacak iktidar ve iktidar çevreleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘’soykırım’’la suçlanmasına, Lozan ve cumhuriyetin reddedilmesine hiç ses etmiyor olmaları anlamlıdır.
‘’Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkar ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak sahneye çıktı. PKK katı Kürt inkarının, buna dayalı imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi.’’ Ayrıca ‘’Uluslararası güçler halkımıza yönelik yürütülen yüzyıllık soykırım politikalarındaki sorumlulukları görerek demokratik çözüme engel olmamaya ve sürece yapıcı katkılarını sunmaya davet ediyoruz’’ diyorlar. PKK’nın bu açıklamalarıyla federal yapıya gidiş sürecinin başlangıcı olması ve ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesiyle örtüşmesi, Türkiye’yi yönetenlerinde BOP eş başkanı olması tesadüf değildir.
Türkiye’nin soykırımla suçlandığı açıklamayı özetlemek gerekirse;
Çözüm çerçevesi Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası öncesi benimsenecek. Çözümü PKK adına Öcalan yönetecek. Öcalan’a demokratik siyaset hakkı tanınacak. Silah bırakanlara hukuki haklar tanınacak. Kürt-Türk ilişkileri yeniden düzenlenecek. TBMM tarihsel rolünü üstlenecek. Ve uluslararası güçler yapıcı katkı sağlayacak.
PKK’nın elindeki envanteri bilinmeyen silahların ne kadarının nereye, kimin gözetiminde gerçekten bırakılacağı olmak üzere o kadar çok bilinmeyen belirsizlikler var ki; TBMM’nin bile yeterli bilgi sahibi olmadığı sözde ‘’Terörsüz Türkiye’’ projesine koşulsuz sevinilmesi isteniyor.
Terör örgütü kurucu lideri Öcalan’a hakler verilme yarışıyla ‘’video çekme, video konferansla örgüt toplantısına katılma hakkı verilirken’’ seçilmiş belediye başkanları, parti başkanları hapiste tutuluyor. 15,5 milyon oyla CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olmuş İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’na tweet atma hakkı bile tanınmıyor.
DEVLET BAHÇELİ…
Sözleriyle başladık onun sözleriyle bitirelim, Bahçeli ‘’Türkiye Cumhuriyeti tarihi bir eşikte, terörsüz Türkiye’nin meşalesi yakıldı. Bugün kazanan barış ve kardeşlik. Ekilen barış tohumları nihayet çiçek açtı, kırlarında çiçekler toplanacak, dağlarımızda kardeşliğin hiç kesilmeyecek esintileri hakim olacak. Ucuz polemiklerin sahne aldığı sipariş gerginlikler bitirilmeli. Tarihsel sorumluluğu üzerine alan PKK’nın kurucu önderi Öcalan’a şükranlarımı sunuyorum’’ diyor.
Dünün terörist başına şükranlar sunulurken seçilmiş belediye başkanlarının teröristlikle suçlanması, muhalefete sürekli operasyonlar yapılması sizce hedef ‘’Terörsüz Türkiye’’ mi yoksa geleceğe dönük daha büyük siyasi hedefler mi?
Mayıs seçim sürecinde PKK ve Öcalan karşıtlığı üzerinden yapılan siyaseti de PKK ve Öcalan savunuculuğu siyasetini de alkışlayın, sevinin; hiçbir şey sorgulamayın sadece mutlu olun!
Uzun süre milli iradeyi referans alan iktidar, toplumsal desteği azaldıkça sertleşmeye, kontrol altına aldığı tüm kurumlarla iktidarını uzatmak için her yolu mubah gören otoriter bir rejime doğru evirilmektedir. Kullandığı devlet gücü-otoriteyle ve yolsuzluk suçlamalarıyla rakiplerini yıprattığı gibi, araçsallaştırdığı yargı sopasıyla olası rakiplerini rakip olmaktan çıkarmanın yollarını aramaktadır.
İmamoğlu’na yapılan yargı operasyonun esas sebebi 3 kez İstanbul’u kaybetmesiyle birlikte Türkiye’de ikinci parti konumuna düşmesi ve yapılan kamuoyu araştırmalarının tümünde ikinci olması ve oylarının düşüşe geçmesiyle birlikte seçim kazanma olasılığının gittikçe azalmasıdır. İmamoğlu’na yönelik operasyonda iktidarın yoğun toplumsal tepki, uluslararası baskı ve çok ağır siyasi ya da ekonomik kriz yaşanmadıktan sonra geldiği noktadan geri adam atacaklarını düşünmek aşırı iyimserlik olur.
Erdoğan iktidarının ‘’yaparsa AKP yapar’’ mottosu çökmüştür. Zorunlu Şimşek ekonomi politikalarından da sonuç alınacağı yakın vadede gözükmediğine göre iktidar milli iradeye başvurmak, demokratik yollarla seçimlere gitmek yerine baskıcı yöntemlerle rakiplerini oyun dışı bırakmayı, toplumu sindirmeyi tercih etmektedir.
İktidar çözümü halkta aramak yerine bir önceki seçimde rakiplerini DEM’lenmekle suçladığı, ortağı Bahçeli’nin DEM derhal kapatılmalıdır dediği DEM’le işbirliği yaparak siyasi ömürlerini uzatmanın yollarını aramaktadırlar. İktidarın Kürt sorunu ile çözüm sürecinin iddia edildiği gibi dış politik gelişmelerden çok iç siyasi gelecekle alakalı olduğu anlaşılmaktadır.
İmamoğlu’nun tutuklanmasıyla birlikte, yeni anayasa çalışmalarındaki gündem biranda Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasının ötesine geçerek yeni cumhurbaşkanının seçilme usulleri tartışılmaya başlandı. İktidar yeni anayasal değişiklikleri halka kolay onaylatamayacağını gördü. Erdoğan ve iktidarının ömrünü uzatmak için senaryo üstüne senaryo yazılmakta-geliştirilmektedir. Böyle olunca iktidar parlamentodaki AKP-MHP ittifakı DEM’le girilen ‘’kazan kazan’’ süreci ittifak genişlemesiyle sonuçlanabilir.
Erdoğan’ın yeni yetkilere ihtiyacı yok, zaten en üst yetiklerle donatılmış durumda esas istenen üç dönem kuralını değiştirmek ‘emri hak vaki oluncaya’ kadar yani sonsuza kadar görevde kalmanın önünü açmak!
2016’da Bahçeli başkanlık sistemini HDP’nin parlamentoyu kilitleme ihtimaline karşı bir tedbir olarak öne sürerek ‘’Erdoğan anayasaya uymuyorsa, anayasayı Erdoğan’a uydururuz’’ diyerek bugünkü sistemin önün açarak elli artı bir kuralını getirmişti. Artık DEM meşrulaşıyorsa başkanlık sistemi revize edilebilir demektir. Halktan alınamayacak destek, DEM ile kurulacak ittifakla mecliste yapılacak bir işbirliğiyle Erdoğan’ın meclis oyuyla yeniden 5 veya 7 yıllık süre ile yeniden seçilmesi amaçlanıyor olabilir. Bu ise cumhurbaşkanın meclise karşı sorumlu kılacağı gibi kabinenin de meclisten çıkmasını getirecek. Bir anlamda yarı başkanlık sistemi gibi bir durum oluşabilir. Böylece muhalefetin istediği parlamenter sistemde sağlanmış olur!
Peki Erdoğan hegomanik otoriterlikten parlamentonun güçlü olduğu yarı başkanlık sistemine döner mi? Elbette birçok siyasetçi gibi iktidarını paylaşmak istemeyecektir ama önünde zorlu, kritik süreçler var.
-Artık muhalefet Erdoğan karşısında bir araya gelmeyi, kazanmayı öğrendi. Muhalefet iktidardan umudunu kesen yüz binleri meydanlara topluyor. Mutsuz kitlelere yenileri eklendi. Sadece üniversiteliler değil, liselilerde ayakta! Emekliler, işçiler, ücretliler ve asgari ücretlilere esnaflar, genç işsizler ve traktörleriyle yollara düşen çiftçilerde artık ‘yeter’ diyerek katıldı. AKP ise eskisi kadar kendi seçmenini konsolide edemediği gibi kitleleri harekete geçiremiyor.
-Heteredoks veya Ortodoks, Nebati veya Şimşek kiminle olursa olsun ekonomik program bir türlü sonuç vermediği gibi sürekli olarak belirsizlik ortamı yükseliyor. Ağır bedellerle biriktirilen rezervler İmamoğlu operasyonun hasarını düşürmek için cayır cayır yakıldı, faiz düşürme kararı 350 baz puan artışla yüzde 46’ya yükseltilerek politika faizi yeniden yükselişe geçti.
-Ve en önemlisi iktidarı kaybedip ‘hesap’ vermektense, ‘hesap’ vermeyecek bir modele razı olmak!
Bahçeli’nin kurduğu oyunla bir anlamda sahadan çekilen, CHP’den uzaklaştırılan DEM ile girilen sürecin bir anayasa mutabakatına dönüşmesi yeni bir oyunun kurulabileceği ihtimalini güçlendirmektedir. Erdoğan’a ‘hesap vermeksizin’ ömür boyu cumhurbaşkanlığı, DEM’e ve DEM belediyelerine siyasi güvenlik (ve kabul edilebilir taleplerin karşılanması) ve kamuoyuna ise genel af teklif üzerinde anlaşılabilir.
Sonuç olarak demokratik yollardan gitmeye göze alamayan iktidarın, iktidarda kalma kararlılığının bedelini Türkiye her yönüyle çok ağır ödeyebilir.
Cumhuriyet Halk Partisi ‘’İrade milletindir’’ adıyla, olağanüstü koşullarda, olağanüstü 21’inci kurultayını bazı çevrelerin beklentilerinin aksine başarıyla tamamladı.
17 ay önce 4-5 Kasım’da kimilerine göre sürpriz sayılabilecek şekilde genel başkan seçilen, genel başkan seçildikten 5 ay sonra yapılan 31 Mart Yerel seçimlerinde partisini 47 yıl sonra birinci, AKP’yi 22 yıl sonra ilk kez ikinci yapan genel başkan olarak tarihe geçen Özgür Özel, olağanüstü kurultayda oy kullanan 1276 delegenin 1171’inin oyunu alarak rekor sayılabilecek oyla güven tazeledi, genel başkanlığını tescilledi.
Kurultayda 60 kişilik PM için 181 kişi başvurdu. 181 kişi içinden en çok oy alan genel başkan Özgür Özel’in 52 kişilik anahtar listesi firesiz ‘blok’ olarak seçildi. Geri kalan 8 kişi Bilim Kültür Sanat Platformu üyelerinden seçildi. YDK’nın 15 üyesi için 51 aday başvurdu, Özgür Özel’in anahtar listesinde olan 15 üye en çok oy olarak seçildi.
Parti içi muhaliflerin çıkardığı ‘’denge ve dayanışma’’ ve ‘’ortak akıl vicdan’’ listelerinden hiç kimse PM ve YDK’na giremedi. bedava bonus
Bu kurultayın görünen, beklenen sonuçları bir de kurultay öncesi ve kurultayda yaşananlar var birazda onlara bakalım. Kurultay ihtiyaçtan değil, iktidarın Ekrem İmamoğlu operasyonuyla birlikte CHP’ye kayyım atama girişimlerine karşı ‘hızlıca’ ön almak için olağanüstü şartlarda yapılması gereken bir kurultaydı.
Neymiş, CHP kurultayında ‘şaibe’ varmış. Diyenlerde o kurultayda beklediğini bulamayan ve yıllarca oturdukları mevzileri kaybedenler ve onlar adına söz söyleyen sözde CHP’lilerle birlikte iktidar adına algı operasyonu yapanlar. Günlerce özellikle iktidar medyasında köpürttükçe köpürterek CHP’ye kayyım atanacağı fırtınası kopardılar. Aynı kişiler kurultayda büyük fırtınalar kopacağını iddia ederek listeyi 10-20-30 kişinin deleceğini Özgür Özel’in zor duruma düşeceğini iddia ettiler.
Kurultay bütün bu baskılar karşısında hızlıca yapılması gerektiği içinde fiziki şartları çok yeterli olmayan Yenimahalle’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde yapılmak durumunda kalınmıştır. Sınırlı sayıda izleyicinin alındığı, gelenlerin dışardan izlemek durumunda kaldığı, bir taraftan seçimler devam ederken Ekrem İmamoğlu adına İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, Ankara İl Başkanı Ümit Erkol, Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel gelen kalabalığa seslendiği açık hava toplantısı da aynı anda yapıldı.
Kurultay öncesi parti yetkilileri tarafından aranarak ‘onur üyesi’ olarak katılıp katılmayacağımız soruldu. Bir gün önce genel merkez her kurultayda olduğu gibi illerden gelen partililer tarafından yöneticilerin odaları, koridorlar doldurulmuştu. Yöneticiler rahat, sonuçlardan oldukça emindi. Önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olmayacağı belli olduktan sonra başka bir adayın çıkmasını kimse beklemiyordu. Genel başkanın bir önceki kurultayda oluşan listesini zorunlu değişiklikler dışında aynen koruma kararlılığı belli olunca PM adaylık talepleri doğal olarak sınırlı kaldı.
Bu kurultay yarış, rekabet kurultayı değil, birlik beraberlik kurultayı olarak görüldü. Hele ki iktidarın Ekrem İmamoğlu ve belediyeler üzerinden CHP’yi kuşatma, itibarsızlaştırma, terörize etme arayışlarına karşı…
Özgür Özel’in rakipsiz olarak girdiği kurultayda iktidara yönelik özgüveni yüksek konuşmasında ‘cunta’ sözleriyle birlikte sert tondaki kısa sayılmayacak iki saate yakın konuşması oldukça başarılıydı.
Genel başkanlık için adaylığını açıklayan Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal adaylıktan çekildi. Eski İstanbul milletvekili Berhan Şimşek adaylık için yeterli süre verilmediğini, aldığı imzaların geri çektirildiğini iddia ederek Özgür Özel’le tartıştı, dışarda basına karşı Özgür Özel ve parti yöneticilerine ağır eleştiriler yöneltti. İktidar medyasının beklediği; artizliği yaptı!
İktidar medyası her ne kadar kurultayda beklediği ‘kavga, tartışma’ sahnelerini bulamamış olmanın hayal kırıklığı içine girmişse de Berhan Şimşek’in aday olamaması üzerinden kısmen de olsa köpürtecek bir olay yakalamış olmanın coşkusunu yaşadı!
Şimdi güven tazeleyen Özgür Özel ve ekibinin önündeki zorlu süreci nasıl yöneteceğine bağlı. Özgür Özel 19 Mart siyasi darbesinden sonraki Saraçhane sürecini gayet başarıl yönetti. Bundan sonraki süreç daha zorlu bir süreçtir. Parlamento ayağıyla birlikte, başta Ekrem İmamoğlu ve ekibi olmak üzere tutuklu 5 belediye başkanı vardır. Öncelik bunların serbest bıraktırılması, bir an önce erken seçim kararının alınması ve de ülkeyi yönetecek kadro, ülke sorunlarını çözecek, yarınların bugünlerden daha iyi olabileceği umudunu kitlelerde yaratacak politikaları halka sunmak olmalıdır.
Bu da hiç kimseyi dışarda bırakmadan, bütün güçleri harekete geçirerek, hepsinden yararlanarak toplumsal muhalefeti örgütleyerek olabilir. CHP’ye umut bağlayan sokak ve geniş halk kitleleri, parti içi çekişme ve kavga değil topluma liderlik etmesini bekliyor…
Yeniden seçilen Özgür Özel ve ekibini kutluyor, başarılar diliyoruz.
2014’de son anda şapkadan Ekmelettin İhsanoğlu çıktı. 2018’de Abdullah Gül tartışmaları arsından Muharrem İnce ‘gel bakalım Muharrem’ diyerek aday gösterildi. 2023’de, oluşturulan 6’lı masanın aylık düzenli toplantılarıyla Kemal Kılıçdaroğlu aday gösterilmek istendi. İYİP Genel Başkanı Meral Akşener masada olduğu halde ‘haberim yoktu’ diyerek masayı terk etti. Bir süre sonra Kılıçdaroğlu’nun adaylığını kabul ederek geri döndü ve 2023 Mayıs seçimleri de kaybedildi.
2023 sürecinde de Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş isimleri çok konuşuldu. 25 yıl sonra alınan Ankara ve İstanbul tekrar kaybedilmesin gerekçesiyle beraber İmamoğlu aday gösterilirse devam eden ‘ahmak’ davasından ‘siyasi yasak’ gelir ve adaysız kalınır dendi. Buraya dikkat zaman ayarlı ‘ahmak’ davası hala sonuçlanmadı ve bugün aynı ya ‘siyasi yasak’ gelirse endişesi dile getiriliyor!
Mayıs seçimlerinden 10 ay sonra yapılan 31 Mart yerel seçimlerinde CHP yüzde %37,77 oyla birinci parti çıktı. Yerel seçim sonuçları iktidarın tedirginliğini daha da artırdı. Devletleşen iktidar muhalefet özellikle CHP belediyeleri üzerindeki baskıyı her geçen gün artırdı. Partili cumhurbaşkanı Erdoğan bakanlara daha fazla ‘silkeleyin’ talimatı verdi. Belediyelerin projelerine onay verilmedi, krediler engellendi-kapatıldı, vergi ve SGK borçları için haciz işlemleri başlatıldı. Yetmedi araçsallaştırılan yargı operasyonlarıyla belediye başkanları görevden alındı, soruşturmalar açıldı, belediyelere kayyım atamaları hızlandı.
Özellikle İstanbul her koldan abluka altına alındı. 2023’de de Cumhurbaşkanı adaylığı çok konuşulan İmamoğlu üzerinde baskılar git gide arttı; 6 yılda 1200 soruşturma geçirdim diyen İmamoğlu hakkında devam eden 6 dava ve 23 yıl 3 ay ceza ve siyasi yasak talebi var. Doğal olarak yerel seçimlerden birinci çıkan ve yapılan tüm anketlerde birinci gözüken CHP erken seçim talebini dile getirerek önceki seçimlerden de ders çıkararak belirlediği stratejiyle adayını erken belirleme kararı aldı.
CHP’nin bu kararı iktidar cephesindeki tedirginliği artırdır. İktidara yakın çevreler gündemde henüz seçim olmamasını ve tek adayla önseçime ne gerek var gibi düşüncelerle süreci olumsuzlamaya çalışıyor.
Öne çıkan isimlerden ABB Başkanı Mansur Yavaş aday belirlemeyi erken bularak önseçime katılmama kararı alınca, Ekrem İmamoğlu tek aday olarak 23 Mart’ta yapılacak önseçimde ‘önce aday, sonra cumhurbaşkanı’ olmak için yola çıkıyorum diyerek önseçim kampanyasını başlattı. Gittiği her yerde sadece partililerin değil aynı zamanda halkın yoğun ilgisiyle karşılaşıyor, gittiği kentlere hareketlilik getiriyor.
BU DEMOKRATİK DEVRİM…
Bugüne kadar ki uygulamaların ve bütün partilerin aksine CHP’nin kayıtlı 1 milyon 750 binin üzerindeki üyeye sorarak adayına karar verecek olması demokratik bir devrimdir. Şimdiye kadar kapalı kapılar ardında, üyesine, partilisine, kamuoyuna sormadan karar vericilerin onayıyla belirlemenin aksine üyeye sorulması çok kıymetlidir. Şimdi görev bugüne kadar fikrine başvurulmayan üyededir, partinin üyeleri en geniş katılımla adayını en güçlü biçimde adaylaştırmalıdır.
Adaylaşmadan sonra erken veya zamanında yapılacak seçime bugüne kadar geç kalmış olmanın aksine ülkenin yakıcı sorunlarına çözüm önerileriyle birlikte Türkiye’yi geleceğe taşıyacak politikalarını halka anlatmalıdır.
ÜYENİN SANDIĞA GİTMEME MAZRETİ YOKTUR…
Siyasetin yukarılarda kotarıldığını, tabana bir şey sorulmadığından şikayetçi olanlar bu süreci eleştirmek yerine desteklemeli, katkı sunmalıdır. Ekonomik sıkıntılardan, kötü gidişatta son vermek için ‘gel, seç, tarihe geç’ kampanyasının gereğini yaparak tarihe geçmelidir.
DÜNYADA TEK ADAYLI ÖNSEÇİMLER…
Bu model için dünyada iki örnek gösteriliyor. Yunanistan’da 2012’de PASOK Genel Başkanı, seçimde tek aday olmasına rağmen 236 bin 151 kişinin katılımıyla seçildi; 230 bin 105 oy aldı.
Fransa’da Sosyalist Parti’nin adayı François Hollande 3 milyon üyenin katılımıyla yüzde 56’nın oyunu alarak seçildi. Bu tezi savunanların argümanına göre 64 milyonun üzerinde seçmen için aday belirleme yetkisi bir kişiye ya da dar bir heyete bırakılmayacak kadar mühimdir.
Tek adam siyasetinden şikayet edenler, katılımcı demokrasiye sahip çıkmalıdır!
‘’Dünü bilmeyenin günü, günü bilmeyenin de, planlayacağı yarını olmaz’’ Konfüçyüs